eğitim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
eğitim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ocak 2021 Pazartesi

Salgın sonrası okula dönüşte öğrencilerin sosyal-duygusal gelişimlerini desteklemek için neler yapılabilir?

Krizler ve uzun süreli okul kapanmaları öğrencilerin, öğretmenlerin ve ailelerin psikolojik iyi oluş hallerini olumsuz etkiledi. Bir yıl gibi uzun bir süre kapalı kalan okulları açtığımızda öğrenme kayıplarıyla ve uyaran eksiklikleri, aile içi ilişkiler, yalnızlık ve daha pek çok etki nedeniyle bilişsel alanda, sosyal becerilerde gerileme, duygusal alanda çeşitli sıkıntılarla öğrencilerimiz karşımıza gelecek. 

Okulların kapalı kaldığı bu süreçte, evlerinde pek çok farklı hikayeler yaşadı çocuklar ve bu hikayelerin etkilerini okulda hep birlikte yaşayarak göreceğiz:  

❕Kendisini baskı altında hisseden öğrencilerimizin, okulların açılmasıyla birlikte sosyal ilişkilerine sınır koymakta zorlanması,
❕Evde kuralsız, rutinsiz ve sınırsız bir ortamda yaşayan öğrencilerimizin okula döndüğünde kuralları içselleştiremekte ve rutinlere alışmakta zorlanması, 
❕Evlerinde kendilerini güvende hissetmeyen çocukların yardım isteyebildikleri okullarından uzak kalmaları sonucu stres ve anksiyete belirtileriyle okula dönmeleri, 
Görece küçük yaştaki çocukların online olarak da sosyalleşememeleri nedeniyle okula döndüklerinde arkadaşlık kurma, sürdürme, ilişkilerde sorun çözme vb. konularda daha fazla desteklenmeye ihtiyaçlarının olması,
❕  Yakınlarını kaybetmiş çocukların, bu dönemde rutin cenaze törenlerinin de yapılamayışı nedeniyle normal bir yas dönemi geçirememiş olmaları nedeniyle gecikmiş yas semptomları göstermeleri, 
❕ Etrafının daha çok bilincinde olan yaşı görece büyük çocukların endişe seviyelerinin artmış olması durumlari ile karşılaşacağız, 
❕Özel öğrenme güçlüğü yaşayan öğrencilerimiz ile ilgili ise şöyle bir olumsuz tablo ile karşılaşmak çok olası görünüyor. Öğrenme güçlüğü çeken öğrencilerimizin bu durumu, fark edilemeyerek pandemi öncesi "yeterince çalışmadıkları" veya "aileleri tarafından ilgilenilmedikleri" için başarılarının düşük olduğu algısı varken;  bunlara ek olarak pandemi sonrası "öğrenme kaybı nedeniyle başaramıyorlar" düşüncesi özel öğrenme güçlüğü yaşayan çocukların tespit edilmesini zorlaştırabilir.

Hiçbir zaman tam olarak hazırlıklı hissedemeyebiliriz ancak yine de yapılabilecekler üzerine okul yönetimleri, öğretmenler ve psikolojik danışmanlar olarak daha fazla vakit kaybetmeden hep birlikte düşünmemiz gerekiyor. Pandemi sonrası okula sağlıklı bir uyum süreci yaşanması için alınabilecek önlemleri her okul sahip olduğu kaynakları ve ihtiyaç alanlarını belirleyerek kendi özelinde planlarsa verimliliğin artacağına inanıyorum. Tabii ki "okul terkini azaltmak için ailelere maddi destek yapılması", "okullarda oyun oynamaya ve serbest zamana daha fazla vakit ayrılması" gibi bazı genel tedbirler için bakanlığın önlem alması gerekecektir. Ancak merkeziyetçi yapıyla yönetilmeye alışkın olduğumuz kültürün etkisiyle, okul bünyesinde alabileceğimiz önlemler için de çözümü tamamen bakanlıktan  bekleyeceğimizden endişe ediyorum doğrusu. Beklemeyip, öğretmenler, okul yönetimleri, rehber öğretmen/psikolojik danışmanlar, aileler, öğrenciler hep birlikte ve sorumluluk alacağımız konusunda birbirimize güvenerek bir araya gelirsek etkili çözümler oluşturabiliriz.

Her okul kendi bünyesinde, çocukların "güvende olma" ve "bir yere ait hissetme" ihtiyaçlarını gidermek doğrultusunda tedbirler düşünmelidir. Öğrenme kayıpları elbette önemli ancak pandeminin öğrenciler üzerindeki duygusal, fiziksel, mental etkilerini; öğrenme kayıplarından daha öncelikli olarak hesaba katmamız çok yerinde olacaktır. 

Okullar açıldığında, kendi okulumuzda nasıl bir durumla karşı karşıya olduğumuzu betimleyecek, genel resmi görmemizi sağlayacak bir veriye ihtiyacımız olacak. 

 ✔  Bu nedenle ilk olarak okul risk haritaları aracılığıyla yüksek risk grubundaki öğrencileri saptayarak önceliği "okulu bırakma riski yüksek olan öğrencilere vermeli ve onları okula kazandırmak için bir yol haritası belirlemeliyiz. 

 ✔ Uygun ölçme değerlendirme araçlarıyla öğrenme kayıplarını saptayarak akademik alanda alınması gereken önlemleri planlamalıyız. 

  ✔  Öğretmenlere, stres altındaki çocukların gösterdikleri tepkileri fark etmeleri için destek vermeli ve ileri düzey yardım ihtiyacı olan öğrencileri okulların rehberlik servislerine yönlendirmeleri için gereken iletişim kanalını kurmalıyız. 

"Psikolojik iyi oluş (well-being) literatürüne göre psikolojik sağlamlığımızı güçlendirmenin 5 önemli kaynağı vardır: İnançlarımız, Bilişsel becerilerimiz, Fiziksel aktivitelerimiz, Alabildiğimiz sosyal desteğimiz, Duygularımızı ifade etme becerilerimiz. Bu bilgiden hareketle eğitimciler olarak okulların destekleyici bir sosyal çevre, çocukların ait olduklarını hissettikleri yerler, duygularını ifade edebilecekleri ve olumlu benlik algısı geliştirmelerine fırsat veren güvenli bir ortam olarak işlevini yerine getirmesi için çalışabiliriz. 

Öğrencilerin sosyal ve duygusal gelişimlerini desteklemek, psikolojik sağlamlığını arttırmak ve uyum sürecini daha rahat atlatmalarını sağlamak için okullarda;

  • Sağlıklı bir "öğrenci-öğretmen ve akran ilişkisinin" tüm şubeler ve sınıflar arası ilişkileri kapsayacak şekilde kurulmasını destekleyebilir, 
  • Çocukların okula dair aidiyet duygusu geliştirmelerini sağlayabilir,
  • Çocukların öz-yeterlilik duygusu, olumlu benlik algısı geliştirmeleri için onları destekleyebiliriz. 
  • Ayrıca stresi arttıran faktörlerin en başında gelen, olayları kontrol etme gücümüzün ortadan kalkmasına neden olan, belirsizliğin azalması için gereken önlemleri alabiliriz. Buna okul idareleri ve öğretmenlerin tutarlı davranmaları da dahil edilebilir.   

Peki tüm bunları nasıl yapabiliriz?

Ders içi ve ders dışı ortamların düzenlenmesi ile:

İçinde bulunduğumuz dönemin var olan zorluklarını göz önünde bulunduran bir pedagojik yaklaşımla ders içi ve dışı ortamları yeniden düzenleyebiliriz. Bu şekilde hem her bir çocuğun okulda, bir biçimde, var olmasını ve okula aidiyet duygusu geliştirmesini sağlayabilir hem de öz-yeterlilik duygusunu zedelememeyi başarabiliriz.

Sınıfın kurallarını değil, değerlerini oluşturmalı ve bu değerleri onların duygularıyla eşleştirmeliyiz. Bunu nasıl yapacağız? Önerim öğrencilere sınıfta kendilerini nasıl hissetmek istediklerini sorup, bunu hangi davranışlarla sağlayabileceğimiz üzerinde birlikte düşünmemizdir.  Ayrıca yukarida değindiğim gibi öğrencilerin derste var olmalarını, kendilerini önemli ve değerli hissetmelerini sağlamak için, öğretmenlerimizin etkileşimli ders tasarımı yapmalarını her zamankinden çok daha önemli buluyorum. En pasif öğrencimiz de dahil çocuklara derse katılım gösterebilecekleri fırsatlar yaratmak, çocukların öz yeterlilik duygusunu geliştirmeleri ve pandemi sonrası okula sağlıklı şekilde uyum sağlamaları için gerekli. Bunu yaparken öğretmen olarak cesaretlendirici, teşvik edici olmamız çok önemli. Bir diğer can alıcı nokta ders tasarımımızla çocukların katılım gösterebilecekleri farklı yollar sunmamız. Özellikle ders başarısı düşük veya çekingen öğrencilerin akademik olarak başarma duygusu yaşaması için onlara başarabilecekleri kolaylıkta, sadece sözel olarak değil, katılım gösterebilecekleri farklı yollar da sunarak ve daha çok destekleyerek kendilerinden istenen şeyi yapabileceklerine dair bir güven duygusu oluşturmamız.   

Uzaktan eğitimden beklediğimiz kadar faydalanamayan öğrencilerin kendine güven duymayabileceklerini, tedirgin, kırılgan ve çekingen belki de savunmacı bir tutumla agresif davranabileceklerini hesaba katarak onlarla iletişimde bulunmamız onlara karşı sabırlı olmamızı sağlayarak anlamlı bir fark yaratacaktır. İyi hissetmenin ve öğrenmenin ancak bir ilişki içerisinde gerçekleştiğini bilerek, okula dönüş sürecinde öğrencilerimizle kurduğumuz yakın, sıcak ve güvene dayanan ilişkinin, duygusal paylaşımlarımızın onların sadece akademik başarısına değil, aynı zamanda psikolojik sağlamlığına, iyi oluş hallerine katkı yapacağının farkında olarak davrandığımızda istediğimiz sonuca ulaşabiliriz.

Üzerinde önemle durulması gereken bir diğer konu, aktarım yöntemini mümkün olduğunca sınırlandırıp, çocukların aktif olmasını sağlayan, işbirliğine yer veren dersler tasarlayarak bir amaç etrafında toplanmış olan çocuklardan utangaç, daha düşük özgüvene sahip, sosyal becerileri yeterince gelişmemiş veya dışlanmış olanların ilişkiyi başlatmak konusunda yaşadıkları stresi azaltmak ve sosyalleşme yönünde bir adım atmalarını kolaylaştırmak. Tüm bunlara ek olarak derse başlamadan önceki ufak sohbetlerin de hakkını teslim etmeden geçmemek gerekir. Bu sohbetleri sınıf içinde olumlu bir hava yarattığı, etkileşim için fırsat verdiği ve sınıftaki klikleşmelerin azalmasına yardımcı olduğu için çok değerli buluyorum.

Öğrencilerin okulda bir şekilde 'var olduklarını hissetmeleri' normalleşme ve uyum sürecinde çok etkili olacaktır. Kişisel ilgilerine uygun olarak ders dışı faaliyetlerle meşgul olmaları, kendilerini akışa kaptırarak üretken hissettikleri anların sayısının artması ile öz-yeterlilik ve olumlu benlik algısı geliştirmelerine fırsat yaratan ortamlar yaratabiliriz. Bunun için öğrencilerimizin ilgi gösterebilecekleri çeşitli aktivite alanları yaratmaya çalışabiliriz. Örneğin, koridora koyulacak bir masa tenisinin yapamayacağı şey çok azdır. Tecrübeyle sabit. Bu noktada eğitsel kollardan bahsetmemek olmaz elbette. Okulu dershane mantığından uzaklaştırmak, yaşayan ve dinamik bir yer haline getirmek için kısa vadede en uygulanabilir çözümün eğitsel kolların işlerliğinin geri kazandırılması olduğunu düşünüyorum. Meslek hayatım boyunca eğitici kolların olması gerektiği gibi işlediğine pek tanıklık edemedim. Bu sorunu bakanlık düzeyinden, il, ilçe, okul yönetimlerine, öğretmenlerden öğrenci ve velilere kadar eğitimin tüm paydaşları olarak bildiğimizi düşünüyorum ama yine de istediğimiz sonucu almaktan çok uzağız. Adeta böyle gelmiş böyle gider algısı, bu durumu kabullenmemize neden oluyor sanki. Bir nevi normalleştiriyoruz bu işlevsizliği. Tam da şimdi öğrencilerin kendilerini ifade etme aracı olarak ders dışı aktivitelerin iyileştirici gücünden faydalanma zamanı. Belki bu sayede krizi fırsata çevirip, çoğunlukla işlemeyen, angarya olarak sistemde yerini koruyan eğitsel kolları çalıştırmayı başarabiliriz. Bu konudaki engelleri aşmanın yolunu okul olarak bulabiliriz ya da olması mümkün değil ise bakanlık olarak farklı bir sistemi derhal devreye sokmalıyız. Veliler bu konuda takipçi, destekçi ve talepkar olmalılar.

Ayrıca rehberlik ve psikolojik danışmanlık programlarında var olan, kişiliğimizin güçlü yanlarını ortaya çıkaran kazanımların sınıf öğretmenliği saatlerinde işlenmesiyle, çocuklarımızın karakterlerinin güçlü yanlarının farkında olmalarını sağlayarak, normalleşme döneminde psikolojik sağlamlıklarını arttırmalarına destek olabiliriz, öğrencilerin salgına ve evde kapalı kalmaya ilişkin duygularını paylaşabilecekleri grup oturumları düzenleyebiliriz. Öğrencilerimizle yaptığımız konuşmalarda evde kapanmanın bize ve dünyaya getirdiği olumlu değişimler üzerinde konuşarak, her kötü olayın bir de iyi tarafı olabildiğini fark etmelerini sağlayabiliriz. 

Buraya kadar üzerinde durduğum meseleyi özetlemem gerekirse; aslında yukarıda paylaştığım önerilerin ortak noktası eğitimciler olarak okulda çocukların bir şekilde var olmasını sağlamak, destekleyici sosyal bağları güçlendirmek ve çocukların stresle başetme becerilerini geliştirebilecekleri bir öğrenme iklimi oluşturmak. Tüm bunları planlama ve uygulamada rehber öğretmen/psikolojik danışmanlar ile işbirligi içinde olarak, önleyici bir yaklaşımla çocukları destekleyebiliriz. 

Okula uyumda "öğretmen boyutu"

Tabii okula belli bir stres ve yorgunlukla dönen sadece çocuklarımız değil, öğretmenler, yardımcı personeller, kantin, yemekhane vs. görevlileri... Kısacası okulda çocukla iletişimde olan herkesin iyilik halini önemsemeli ve zümre arkadaşları, rehberlik servisi ve okul idaresi olarak birbirimizi nasıl destekleyebileceğimizi düşünmeliyiz. Buradaki anahtar kelime öğretmenlerin 'iyilik hali.' Öğretmenler de stres yaşıyorlar, belki yas tutuyorlar, aileleri için endişelenirken bir de öğrencileri için endişe ediyorlar. Öğretmenler, öğrencilerinin, ailelerin ve kendilerinin beklentilerini yönetebilmek ve ev ile okul arasında bir denge kurabilmek durumundalar aksi halde tükenmişlik yaşayabilirler. 

Araştırmalar öğretmenlerin ruh sağlığını koruyucu iki olası faktörden bahsediyor. 

  1. Gelişmiş duygu beceri yönetimi. duygularını doğru şekilde tanıyan, neden ve sonuçlarını anlayan, doğru adlandıran, ifade eden ve yöneten kişiler daha fazla iş tatmini ve daha az tükenmişlik yaşıyorlar.
  2. Gelişmiş duygu yönetimi becerisine sahip bir yönetici ile çalışan öğretmenler daha olumlu duygular yaşama eğiliminde oluyorlar. 

Öğretmenlerin birbirine nazik oldukları, sıcak, güvene dayalı ilişkilerin hakim olduğu destekleyici bir okul iklimi yaratmak, öğretmenlerin kendilerini ders dışındaki ortamlarda ifade edebilmeleri için alanlar yaratmak, öğretmenler arası işbirliğine fırsat yaratan etkinlikler tasarlamak, derse girmenin yanı sıra öğretmenlerin kendilerini üretken hissettikleri anların sayısını arttırmak, zümreler arası iletişimi ve işbirliğini güçlendirmek için çalışmak ve bir araya gelip bunları nasıl yapacağımıza dair somut adımlar planlamak alınabilecek önlemler arasında. Örneğin okulda öğretmenlerin birbirinden destek istemelerinin cesaretlendirildigi bir iklim oluşturmak çok degerli. Bir öğretmenin sınıfta zor anlar yaşadığında boşta olan bir arkadaşına mesaj atarak destek olmasını isteyebileceği bir yardımlaşma ortamı yaratmak öğretmenlerimizin kendilerini güvende hissetmelerine büyük destek olur. Bu gibi önlemler ile öğretmenlerimizi tükenmişlikten koruyarak; onların iyi oluş hallerini destekleyebiliriz. Öğretmenlerin iyi hissetmeleri için ders programlarını, çalışma şartlarını sürekli değiştirmeden bir rutin oluşturmalarını sağlamak da onlara verilebilecek önemli bir destek olur.  

Okula uyumda aile boyutu:

Pandemi sonrası okula dönüşün bir de aile boyutu var elbette. Aileler çocuklarını desteklemeden önce kendi ihtiyaçları doğrultusunda yardım almalılar. Çeşitli yöntemlerle ailelerin kendi ihtiyaçlarını ve çocuklarının ihtiyaçlarını varsa önerilerini onlardan öğrenebiliriz. Çoğu zaman başvurdukları ilk birim okullarımızın rehberlik servisleri oluyor. Okul, ekonomik kayıp yaşayan, kalabalık olduklarından dolayı sosyal mesafeye dikkat edemeyen geniş ailelerde yaşayan, çocuklarına gereken destek ve ilgiyi gösteremeyen aileleri saptayarak ve ihtiyaç halinde ilgili kurumlara yönlendirerek onlara destek olabilir. Ayrıca çocuklarda görülebilecek semptomları fark edebilmeleri, çocuklarına duyguları tanıma, ifade etme, sorunlarıyla baş etme becerilerini nasıl geliştirebilecekleri konusunda yardımcı olabilmeleri için ailelere eğitimler verilmesi, uygulamaya dönük atölye çalışmaları yapılarak desteklenmeleri gerekir. 

Okula uyumda liderlik boyutu

Tüm bu önlemleri hayata geçirmemiz için; uzaktan eğitim sürecinde yıpranmış olan öğretmenleri heyecanlandırabilecek, ortak bir amaç etrafında toplayabilecek, yeni fikirlere açık, bunları hayata geçirmek için gereken maddi kaynakları yaratmak için çaba harcayacak, öğretmenlerinden destek alabilecek güçlü, adanmış ve güvenilir okul liderlerine ve böyle bir lideri takip etmeye istekli, uyumla çalışabilen bir okul ekibine ihtiyacımız var.

Bu yazıda amacım pandeminin getirecegi değişime uygun bir hazırlık yaparak yeni döneme girmemiz gerektiğine ve bahsi geçen ana başlıklar altında okulların kendi çözüm yollarını bulmasi gerektiğine dikkat çekmekti. Her okulun kendi özelinde ne gibi somut adımlar atılabileceğini, tüm öğretmenlerin katilimi ile belirlenmesi dileğimle... Not: Özel öğrenme güçlüğü yaşayan öğrencilerin tespitinde oluşabilecek zorluğa dair dikkat çekerek, yazıya katkı sunan arkadaşım Psikolog Gökhan Çelik'e teşekkür ederim.

Kaynakça: 

Planing School Reopining And Recovery After Covid-19 https://www.cgdev.org/sites/default/files/planning-school-reopening-and-recovery-after-covid-19.pdf

Thinking About Pedagogy In An Unfolding Pandemic. http://issuu.com/educationinternational/docs/2020_research _covid-19_eng

Resilience- The Art of Coping With Disasters- İsraelX.                      http://www.edx.org/course/resilience-the-art-of-coping-with-disasters 

http://www.yankiyazgan.com/ogretmenler-kaygili-ve-bunalmis-durumdalar-su-an-her-zamankinden-daha-fazla-sosyal-duygusal-ogrenmeye-ihtiyac-var/

17 Haziran 2020 Çarşamba

Öğretmenlere verilen "Başarı Belgesi" okul iklimini nasıl etkiliyor? Eğitimciler değerlendirdi.

Bir süre önce twitterda gözüme ilişen bir soruyla birlikte eskiden beri üzerinde düşündüğüm bir konu yine gündemime düştü. Sosyal medyada beni takip eden egitimcilerin ne düşündüğünü öğrenmek için Twitter, Facebook ve Instagram'dan şöyle bir soru yönelttim:
"Okullarda öğretmenlere üstün başarı belgesi verilmesi sizce okul iklimini nasıl etkiliyor❓"

Anketlerde verilen cevapların dağılımı yukarıda görüldüğü gibi. Buyük çoğunluk, ben de dahil, bu sistemin okul iklimini olumsuz etkilediğini düşünüyor.

Biraz daha ayrıntıya inelim. "Başarı belgesi verilmesinin okul iklimini olumlu yönde etkilediğini" savunan %25'lik dilimin %64'ünü öğretmen, %27'sini idareci, %9'unu da psikolojik danışman oluştururken; olumsuz etkilediğini düşünen %75'lik dilimin %51'ini öğretmen, %14'ünü idareci, %35'ini de psikolojik danişman oluşturuyor.


Ankette, üstun başarı belgesi vermenin "belgeyi alan kişi üzerindeki etkisi" sorulmamasına rağmen, bazı eğitimciler soruya "bireysel motivasyon" açısından baktı. Olumlu yanıt veren kişilerden bir kısmına, sorduğumda; belgeyi alan kişinin motive olduğu düşüncesiyle soruya olumlu yanıt verdiklerini gördüm. Yine de bu durum genel kanıyı değiştirmedi.

Insan sosyo duygusal bir varlık yani demem o ki öğretmenler okullarda sadece profesyonel kimlikleriyle, bilişsel yanlarıyla değil, aynı zamanda duygulari ile de varlar. Çalışmalarındaki verimliliklerini etkileyen önemli bileşenlerden biri de bu duygular: Kendini ait hissetmek, değerli hissetmek, fark edilmek, ihtiyaç duyduğunda destek alabilecegini bilmek, onaylanmak, hataların hoşgörüleceğine inanmak, kendini güvende hissetmek ve tüm bunların sonucunda okulu benimsemek. Kabul edici, saygının hakim olduğu, adaletli davranılmaya değer verilen ve meslektaş dayanışmasının hakim olduğu ortamlarda pozitif okul iklimi oluşacaktır. Bu açıdan bakınca gorülüyor ki yukarıdan bakan, yargılamada bulunan, merkeziyetçi, kontrolcü ve rekabet duygusunu körükleyici bir anlayışı içinde barındıran bu tür yüzeysel ödül sistemleri, en çok da okul iklimini olumsuz etkiliyor. Bu anlayıştan kurtulmamız gerektiği ortada. Bir ödüllendirme sisteminden ziyade anlık geri bildirime dayalı, kişiyi besleyen, bireyin kendi içindeki gelişimini destekleyici bir sisteme evrilmeliyiz.

"Öğretmenlerin motive edilmeye ihtiyacı olmadan, sorumluluk bilinciyle işini yapması gerektiği" de bir düşünce olarak akla gelebilir ancak bu, insanın duygusal yanını yok sayan bir düşüncedir. Bir öğretmenin görevini en iyi şekilde yapmasını sağlamak adına gerekli koşulların oluşması için önlemler almak yöneticilerin işi değil midir? Ayrıca ğretmenlerin de motive olmaya ihtiyaçları vardır. İster bilelim ister bilip görmezden gelelim, bu psikolojik bir gerçektir.

Hadi! Bir müdürün ekibindeki tüm öğretmenlerin iyi yaptığı şeyleri görme gücünün ve yetkinliğinin olduğunu ve öznel gözlemlerine göre doğru kararlar verebildiğini varsayalım. Bu durumda müdürün, bazı öğretmenlerin değil, tüm öğretmenlerin "güçlü ve geliştirmesi gereken yanlarını" bilimsel temele dayalı olarak ispat edebilecek şekilde ortaya koyması beklenir. O zaman karar vericiler tarafından, yukarıda saydığım nitelikte ve herkesin gelişimini destekleyecek bir geri bildirim mekanizması kurması gerekir. Bu ütopik mi geldi size? O zaman, üzgünüm, var olan şekliyle de olmuyor. Nedenini açıklamaya çalışayım: Müdür tarafından başarılı bulunarak belge almaları için ilçe milli egitime teklif edilen bazı ögretmenler kendisini başarılı ve onaylanmış hissederken; başarı belgesi için teklif edilmeyen öğretmenler ne hissediyor? Onlar bazı yönlerden yeterli değiller madem, bu konuda ne yapılıyor? Hiçbir şey. Çünkü sistem bu kadar, gerisi yok. Peki bu yeterince iyi bulunmayıp kaybeden psikolojisine sokulan belki haksızlığa uğradığını düşünen öğretmenler sınıfa girmeye devam etmiyor mu? Ediyor. Bu bir sorun mu? Evet, sorun.

Bir insanın iç motivasyonu ortaya çıksın istiyorsak, belge vermek gibi, olabilecek en somut şekilde dışsal ödül vermeyi bırakalım. İnsanları kıyaslayan, sıralayan, kazanan- kaybeden psikolojisi yaratan suni ödüllendirme sistemlerinden vazgeçip; fark edilme ihtiyaçlarını karşılayacak, bireysel gelişimlerinde onlara yol gosterecek geri bildirim vermeye dayanan bir sisteme başlayalım. Bu 3-5 öğretmen adını ilçeye vermekten hem daha insancıl hem daha adil hem daha yapıcı hem de müdürleri töhmet altında bırakmayacak bir yöntem olur. Burada akla şu soru gelmiyor değil. Müdürler geri bildirim verme konusunda yetkin mi? Ya da bu yeni sistemde müdürlerin yanı sıra başka kaynaklardan da geri bildirim alınabilir mi? Alınmalı mı? Bu sistem nasıl kurgulanmalı? Bunları tartışıyor olmalıyız.

Kendi açımdan konuyu toparlayıp sizi çok değerli eğitimcilerin görüşleriyle baş başa bırakayım. Ben diyorum ki yerine daha iyi bir mekanizma hemen getirilemeyecek bile olsa bu elimizdekinden vazgeçelim. Hiçbir şey yapmamak, okul iklimine bu sistemden daha az zarar verecektir.

Bazı eğitimcilerin bu konudaki görüşleri:
  • Aylin'cim liyakat sabihi müdürlerin vermesini doğru bulurum, adamcılık, sendikacılık yapan müdürlerin vermesini de okul iklimi açısından tehlikeli buluyorum...Hüsniye Günaydın 
  • Motivasyon açısından takdir edilmek öğretmenleri memnun eder. Fakat taraflı olmadıkları ve ayrım yapmadıkları sürece bir kıymeti olur. Kıyaslanmak okul iklimi açısından olumsuz olabilir. Fakat gerçek anlamda çalışan öğretmeni takdir etmek onore etmek güzel bir davranış şekli değil mi? Anonim-bir brans oğretmeni.
  • Selam. Teorik olarak okul iklimi tüm paydaşlar tarafından doğrudan veya dolaylı müdahaleler ile oluşturulur. Lakin bizim ki gibi ülkelerde müdürün konumu ve tahakkümü merkez tarafından her zaman kollanır.  Bu tahakkümü oluşturmak için normalde şüphe uyandırmayacak hamlelere ihtiyaç duyulur. Örneğin başarı belgesinin takdimi. Bu durumda öğretmen bir üst onay makamından belge almak suretiyle makbul kılınır, bir anlamda müdürün tahakkümüne rıza gösterir.  Her ne kadar etkileri yakın bir zamanda ve davranış olarak gözlenmese de duygusal olarak otorite fikri öğretmenin zihnine kazınır. Bir süre sonra öğretmenin otoriteye uyması, özerkliğini kaybetmesi vs oluşur. Bu halde okul iklimi merkezileşme nedeniyle tekdüze olmaya ve katı bir hiyerarşiye döner. Yani modern okul fikrinden uzaklaşılır. Bu mesele müdür ile ilgili değildir aslında. Müdür aracılığıyla merkezin varlığını hissettirme gayesidir. Ayhan Erbay- Psikolojik Danışman.
  • Kararsız kalmıştım, mesela geçen yıl bana verdi müdür  ama oylamayla... o kadar mutlu oldum ki anlatamam , hevesim arttı, emeklerimin karşılığı diye düşündüm. Ama sonra okuldakilerin hırsı ve düşünceleri beni çok üzdü. Yani kişisel olarak faydalı ama okul iklimi açısından hayırrr. -Bir sınıf öğretmeni.
  • Evet ya da hayır bile diyemiyorum. Şu andaki sistemde başarı belgesinin hangi koşullarda alındığını bile tartışamıyoruz. Keşke liyakat, profesyonel gelişim gerçek anlamda takip edilse 🙄 Okul öncesi ögretmeni-Müdur.
  • Müdürlükte en zorlandığım nokta odur. Mesut Seven.
  • Bir taraftan öğretmenleri istemeden de olsa bir ödül ceza sistemine sokabilir bu belgelendirme diye düşünüyorum, sevimsiz bir rekabete dönüşebilir ve öğretmenin “well-being” durumuna zarar verebilir. Diğer yandan takdir edilmek ve olumlu feedback mutlaka bizler için önemli ama bunun yöntemi belgelendirme olmamalı diye düşünüyorum. Hep beraber yapılan sıcak bir paylaşım, bir teşekkür çok daha anlamlı ve motive edici geliyor bana. -Eda Torun. Bilişim Öğretmeni.
  • Motivasyon ve onay -kabul mekanizmalarımızı dışsal ödüllere bağlamak, onay-kabul mekanizmasını otonomiden uzaklaştıran bir durum bence. Ödüllerin riskleri var. Takım birlikteliğini rekabet ortamına çekip işbirligi kültürüne zarar verebilir. Arzu Atasoy-Ögretmen Akademisi Vakfı
  • MEB'in bir kariyer planlama mekanizmasını baştan sona çalışması ve performansı daha gelişim odaklı öğretmen koçluğu boyutunda sürekli geribildirimlerle iş tatminine çekmek lazım. Bir yönetici.
  • Erkin elinde havuç varsa arka elinde de sopa vardır. Sedat Subaşı. Psikolojik Danışman
  • Ben teşekkür belgesi olmasını yeğlerim ki bizim okul hepimize böyle bir belge verdi. Matematik Öğretmeni



15 Mart 2019 Cuma

Oyun Yoluyla Davranış Değişikliği Kazandırma Grup Çalışması 3.Oturumu

Evde, okulda pek çok yerde rekabetin hakim olduğu eğitim anlayışına inat, ailede iş birliğine dayalı bir eğitim anlayışının oluşması için çalışmamızın 3. oturumunu büyük oranda işbirliği oyunlarına ayırdım. Aile içi sosyal etkileşimi arttırmanın yanı sıra aynı amaç için bireyleri birlikte hareket etmeye motive eden ve güven duygusunu tazeleyen bu oyun türünü diğerlerine göre bir tık daha fazla önemsiyorum galiba. Çocukların yarıştırılması, ödül ve ceza gibi dış etkenler yoluyla davranış değişikliği kazandırılması anlayışına mahkum olmadığımızı görmemizi istiyorum. 

Başlangıçta bilgi paylaşımı, sonrasında uygulama ve kapanışta küçük grup tartışmasıyla 3. oturumu tamamladık. Tartışma kısmında gerçek yaşam deneyimlerimizi paylaşıyoruz. Bir nevi teori ile deneyimi bir araya getiriyor ve öğrendiklerimizin gerçek hayattaki karşılığını fark etmeye çalışıyoruz. Bunun güzel bir örneğini annelerimizden biri anlattı bugün. Kapıdan çıkarken montunu giymeyi reddeden çocuğuyla sık sık kriz yaşadıklarını ama bu sefer krize dönüşmeden olayı atlatmayı nasıl başardığını anlattı. Öğrendiği saçma oyun tekniği işe yaramıştı. Artık kapıdan çıkmak eziyet olmayacaktı, otorite savaşı yaşanmak zorunda kalınmamıştı. Ayni yas grubu çocukları olan annelerin sorunları da haliyle birbirine benzer oluyor. Burada öğrendiklerinin işe yaradığını görmek, diğer anneleri de heyecanlandırıyor. Aralarındaki bu paylaşımları izlemek keyfi de bana kalıyor. 

Çocukların, huysuzluk etmelerinin altında yatan ihtiyacın ne olabileceğine de kafa yorduk bu oturumda. Örneğin bacağınıza yapışan çocuğunuzun ihtiyacı ne olabilir dediğimde:

"Acaba fiziksel temas olabilir mi? ya da ayrılmaktan korkuyordur belki. Fiziksel temasa ihtiyacı varsa onunla daha sık mesela boğuşma oyunları oynayabilir, ayrılık endişesi yaşıyorsa saklambaç gibi oyunlar oynayabiliriz dediler annelerimiz. Bazıları da şu yorumu yaptılar; belki de kendisini güvende hissetmiyordur, yalnız kalmak istemiyordur, o zaman gücün çocukta olduğu oyunlar da işe yarayabilir."  
Ben.... mest! 😍

Hangi davranışlar altında nasıl ihtiyaçlar yatıyor olabilir ve bu ihtiyaçlara yönelik ne tip oyunlar kurgulayabiliriz üzerine alıştırma yapmaya devam edeceğiz elbette ama fotoğraflarda gördüğünüz bu harika annelerle sanırım aynı dilden konuşmaya başlıyoruz. 








7 Mart 2019 Perşembe

Oyun Yoluyla Davranış Değişikliği Kazandırma Grup Çalışması 1. ve 2. Oturumu

19 yıllık deneyimim sonucunda ailelere iletişim semineri vermenin harcadığım çabaya karşılık gelen bir fayda sağlamadığını gördüm. Bu yıl küçük ölçekli bir okulda olmanın avantajı ile küçük grup çalışması yapma şansı bulunca, tam istediğim fırsat dedim ve ebeveyn-çocuk arasındaki ilişkileri güçlendirmek, özellikle annelerin davranışlar konusunda farkındalıklarını arttırmak amacıyla; oyun temalı 6 oturumluk bir grup çalışması hazırladım. 2 aylık hazırlık süresi içinde, bu çalışmanın yerini bulup bulmayacağı konusunda zaman zaman endişelendiğim, daha etkili hale getirebilmek için dönüp dönüp değişiklikler yaptığım zamanlar oldu. Oturumlara başlamadan önceki akşam gerçekten heyecanlıydım. O kadar emeğe değecek miydi?

Oyun, ebeveyn-çocuk ilişkisinde yakınlaştırıcı ve kolaylaştırıcı bir etkiye sahip olduğundan oturumlarımın odak noktasını oyun oluşturdu. Psikolog Alteha Solter’ın “Oyun Oynama Sanatı” ve Deniz Altınay’ın “Psikodramada 400 Isınma Oyunu” kitaplarından faydalanarak hazırladığım oturumların ilkinde karşılıklı beklentilerimizi netleştirdik, tanıştık, çalışmanın ayaklarının yere basması için temel kavramları tartıştık, videolarla somutlaştırdık. İkinci oturumda 9 tür bağlanma oyunu hakkında konuştuk, örnek oyunlar oynadık, her evde yaşanan ortak sorunlardan bahsettik.



Grup içerisinde yaşananlar bu yazıda asıl paylaşmak istediğim aslında: Anneler birbirlerine tecrübelerini aktarmakta ve denedikleri çözüm yollarını paylaşmakta çok istekliydiler ve son derece katılımcıydılar. Oyun oynuyorlar, soru soruyorlar, not alıyorlar, fotoğraf çekiyorlar, tam yaşadıkları konuya parmak bastığınızda o heyecanla sözünüzü kesip yaşantılarından örnekler veriyorlar. Oyun oynamaya alışkın olmamanın getirdiği biraz mahcup ama hevesli olduklarını gösteren utangaç gülümsemeler eşliğinde harika katılım gösteriyorlar.

Daha ikinci oturumda annelerden olumlu dönüşler almaya başladım. Hırçın  ve saldırgan davranışlar sergileyen oğlunun sakinleştiğini, kendisi ile işbirliği yapmaya başladığını anlattı annelerimizden biri. Pek çoğu da farkındalıklarının arttığını anlatan geri dönüşler yaptılar. Bir kaç anne geriye dönük iç hesaplaşmalara girdiler. Bazıları sorgulamayı biraz ilerleterek bir yargıda bulundular ve bazı durumlarda farklı davranmış olmayı dilediklerini ifade ettiler, galiba biraz vicdanen huzursuz oldular desem yanlış olmaz. Kimsenin kendisini yetersiz hissetmesini istemediğimden Prof. Üstün Dökmen Hocamızın her zaman söylediği ve beni çok rahatlatan cümlesini tekrarladım: "Annelerin sayılabilir miktarda hataları vardır ancak sayılamayacak kadar çok artıları vardır; yalnızca sevgileri, her türlü hatalarını örtmeye yeterlidir."

Bu küçük grup çalışması beni gerçekten motive ediyor, heyecanlandırıyor ve yaşam enerjimi arttırıyor. Yıllardır içten içe hissettiğim şeyi artık yüksek sesle dillendirebilirim sanırım. Bir Psikolojik Danışman olarak en keyif aldığım çalışma alanı yetişkin eğitimleri. 





18 Mayıs 2018 Cuma

Marmara Eğitim Kurumları Hakkında İzlenimlerim

Okul arayışında olan biri olarak günlerce internet basında zaman harcayıp, facebook, bloglar, nurturia, instagram, eksi sözlüğe varana kadar bulduğu her yorumu okuyor, bulduğu her veliyi dinliyor insan. Direkt etkilenmek degil ama okulları ziyarete gitmeden önce hangi noktalara dikkat edeceğinizi bilmek açısından iyi oluyor veli yorumları.

Edindiğim izlenimleri elbette ki kendi eğitim anlayışım ve dünya görüşüm çerçevesinde değerlendiriyorum. Bu nedenle görüşlerimin öznelliğinin altını çizmek, ne okulu ne de o okulun velilerini bağlamayacağını en baştan ifade etmek istiyorum.

Okulun çevresi: Kolej “Marmara Egitim Köyü” içerisinde bulunuyor. Aynı yerleşkede Maltepe Universitesi, öğrenci ve öğretmenlere tahsis edilmiş evler, bir otel ve kafeler var. Guvenligin yakınında bir otel ve iki kafe bulunuyor. Bu durum beni biraz rahatsız etti açıkcası. Alışılmış bir durum degil. Erken gitmiştik, kafede biraz oturduk. Üniversite kampüsü icinde bir kafede görmeye alışkın olmadığım özellikte bazi insanlar gördüm. Biraz şaşırdım. Öğrenci ya da akademisyen olmadigi açıkça görünen siyah takım elbiseli değişik insanlardı. Kurtlar Vadisi canlanıyorsa gözünüzde doğru yoldayım demektir, kendimi biraz garip hissettim doğrusu. Bana değişik geldiği icin yazmak istedim yoksa okul ile ilgili bir olumsuzluk olarak almadığımı da ifade edeyim, yerleşkeye girerken de okula girerken de güvenlik var.

Not: Egitim köyü çok yeşil ve büyük bir arazi, zamanımız olsaydi gezmek isterdim ama maalesef yoktu.

Fiziksel Mekan: Konuyu hemen toparlıyor ve artık okulun içindeki izlenimlerime geciyorum. Okulun girişindeki danışmada kimse yoktu, nereye gideceğimizi mudur odasının iç odası oldugunu tahmin ettiğim odadaki birinden öğrendik. Maalesef egitim devam ettiğinden tüm okulu gezemedik ama okulun giriş katı karanlık ve kasvetliydi. Dışarısı ne kadar günlük güneşlik olsa da içerisi pek iç açıcı değildi. Görüşme yaptığımız idareci odasi mobilyasından tülüne kadar alelade ve özensiz görünüyordu. Yaklaşık 40 bin lira olan bir kurumun daha aydınlık, ferah ve özenli bir fiziksel mekana sahip olmasını bekliyor olduğumu farkettim.

Bazı Uygulamalar: 18 yıldır devlet okullarında çalışan bir psikolog olarak değişmesi için savaştığım uygulamaların bu kurumda övünülecek bir şey gibi anlatıldığını duyunca üzüldüm. Bu uygulamalardan biri; okulda “3 D Uygulaması”. Belirlenmiş 3 değer var. (Dürüstlük, d..., d...bu ikisini hatırlayamadım) Bu üç değer kriter alınarak belirli periyotlarda çocuklar arasında seçim yapılıyor ve seçilen çocukların resimleri okula asılıyor. Bunu duyduğum anda beynimde şimşekler çaktı. Yani diğerlerinin dürüstlüğü seçilmeye değer değil mi? Ya da diğerleri yeterince dürüst değil mi? Peki ya seçimlerde adaleti nasıl sağlıyorsunuz? Çocukların dürüstlüklerini objektif olarak nasıl tespit ediyorsunuz? diyecek oldum ama iç sesim “sen velisin ya beğen ya sus” dedi, sustum.

Diğer bir uygulama; çoğu okulun malum kitap okuma saatleri oluyor. Bu kurumda serbest okuma saatlerinde hangi kitabın okunacağı sene basında öğretmenler tarafından belirleniyor ve tüm çocuklar ayni kitabı okuyor; yetmezmiş gibi çocuklar sınavlarda bu kitaplardan sorumlu tutuluyor. Az önceki simsek beynimde patlamaya devam ederken üzerine bir de bunu duyduğumda bendeki asfalyalar çoktan atmıştı. Kendi seçmediği kitabı okutup bir de sınavda sormak bir kişide kitap okuma isteği nasıl doğurabilir ki? Olanı da bitirmez mi? Yani bu çok basit bir mantık. Benim çalıştığım okullarda en azından kitabı seçme özgürlüğü çocuğa verilip, sınavlarda da sormuyorlardı. Bu gerçekten bir eğitim kurumundan beklediğim bir yaklaşım değil.

İyi niyetli bile olsa her uygulamada çocuğun biricikliğine saygı duymak gerek diye düşünüyorum. Gerek bu yaklaşımları, gerekse değerler konusundaki uygulamaları nedeniyle okulu listemden sildim. Ayın öğrencisi, haftanın kitap kurdu vs. çocuklar arasında hiyerarşik düzen yaratan çeşitli uygulamaların değişmesi için psikolog olarak yeterince uğraşıyordum, bir de kendi isteğimle bu anlayışı körükleyen bir okula veli olmak bacağıma sıkmak gibi olacaktı. Zaten yeri de epey bir uzakta olunca, tesekkür ederek oradan ayrıldım. Eminim okulun pek çok artısı vardır ama ben hassas olduğum noktalardan daha en başında vurulunca... bu da benim talihsizliğim oldu sanırım.

Bir sonraki yazım Irmak Okullari, FMV Işık Erenköy Kampüsü ve Sezin Okulları hakkında olacak.

Okul arayışındaki herkese sabır diliyorum. Bence dernekleşmeliyiz. #okulseçmeçilesibitmez





12 Temmuz 2017 Çarşamba

Okul öncesinden üniversiteye eğitememe sistemimizin 21. yüzyıl becerileri ile imtihanı


Eleştirel düşünce    → itaat
Problem çözme      → problem çıkarmama
Yenilikçilik               → risk almama 
İşbirliği                    → rekabet
İnisiyatif gösterme  → pasif olma
Öz-yönetim            → dış motivasyonlu denetim
Karşılıklı iletişim     →tek taraflı dinleme/me(!)
Yaratıcılık              → yerine ezber


Şimdi kaldığımız yerden devam edelim: Ziraat mühendisliğine, biyolojiye, işletmeciliğe, otobüs şoförlüğüne, aşçılığa, gemi kaptanlığına  vs... formasyon verelim derse sokalım; eğitim yönetimi, planlaması, sosyoloji, felsefe okuyanlara kurs açalım rehberlik ve danışmanlık servislerine psikolojik danışman olarak oturtalım, sınıf öğretmenliği mezunlarına kurs verelim özel eğitim öğretmeni yapalım; kimse aldığı eğitimin gerektirdiği uzmanlık alanında çalışmıyor artık galiba. Öyle bir gayretimiz yok bakanlık olarak. 

Derdim eğitimde alan dısı branşlarda çalışan bireyler değil; içlerinde canla başla uğraşan, çalışmalarını, profesyonel gelişimlerine gösterdikleri özeni takdir ettiğim pek çok arkadaşım var. Benim derdim sistemle. Karar vericiler, lisans eğitimi sonrası yüksek lisans ve/veya hizmet içi eğitimler, sertifika programları ile kişilerin kendi alanlarında profesyonelleşmesini sağlayacak tedbirler almak yerine yukarıda saydığım uygulamalarla sistemi zayıflatıyorlar. Bir de derdim, bunun kariyer gelişimi yaşam boyudur diyerek rasyonellestirilmesiyle.

Evet kariyer gelişimi yaşam boyudur, o zaman MEB bunun gereklerinin de tam ve eksiksiz karşılanmasıni istemelidir. Haklar ve sorumluluklar iliskisi bir nevi. Kariyer gelişimi birşey; bireylerin sistematik egitimden geçmeyip, formasyon eğitimi ve/veya kurslarla sınıfa sokulması ve 21.yuzyil becerileri geliştirmelerinin beklenmesi baska birşey. 

26 Nisan 2017 Çarşamba

Çocuklarınız icin ayağa kalkma zamanı. Su anda neden size ihtiyaçları var?

Aslinda bu yazıda çocukları olan olmayan tüm okurlarıma sesleniyorum.

Çocuklarımızın sizin sesinizi duyurmanıza ihtiyacı var.

Okul Psikolojik Danışmanları; Psikolojik Danismanlik ve Rehberlik Derneği, akademisyenler ve egitim sendikaları ile birlikte bugünlerde topyekun bir savaş veriyor. Bu savaş çocuklarımızı son derece yakından ilgilendiriyor.

Peki hangi konuda?

Okul Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Uzmanlarının (Rehber Ogretmen) çalışma şeklini belirleyen bir yönetmelik var. Tam şu sıralarda bu yönetmelik köklü bir değişikliğe uğruyor. Taslak hazır ve imzaya gitti. İmzadan çıkarsa yapacak hiçbirşey kalmıyor.

Peki bu değişiklik sizi neden ilgilendiriyor?

Psikolojik Danışmanlar çocuklara hicbir koşul koymadan, onlarla güvene ve anlayışa dayalı bir iliski kurarlar. Çocuklar ne hata yapmış olursa olsun, onları koşulsuz kabul eder, dinler, anlar ve onlarin yanında olurlar. Daha sonra ogretmenlerle, okul idaresiyle ve aileleri ile görüşürler ve çocuğun doğru anlaşılmasına aracılık ederler. Yaşadıkları problemleri çözmelerinde onlara yardımcı olurlar. Kısaca en zor anlarında çocukların yanlarındadırlar. Koşulsuz kabul ve karsilikli güvene dayalı bir iliski kurdukları icin cocuklar bazen anne-babasına ya da öğretmenlerine söyleyemedikleri olayları PDR Uzmanına anlatma cesareti gösterirler. Medyaya da yansıyan haberlerden de bilirsiniz ki birçok taciz olayını bazen kurdukları bu iliskiler sayesinde öğrenir bazen ogretmenin farkedemedigi ipuçlarını farkederek olayı açığa çıkarırlar.

Ama yeni yönetmelik bu haliyle imzadan geçerse, Psikolojik Danışmanların çocuklarla guvene ve koşulsuz kabule dayalı bir iliski kurması mumkun olmayacak. Uzun lafın kısası bu yönetmelik çıkarsa okul danismanlari artık Psikolojik Danismanlik hizmeti veremeyecekler.

Ne yapabilirsiniz?

Çocukların kaliteli danismanlik hizmeti alma hakkını korumak adına Bimer'e başvurarak endişelerinizi anlatabilir ve yönetmeliğin imzalanmadan önce kamu ile paylaşılmasını talep edebilirsiniz.

İş işten geçmeden lütfen aşağıdaki linke başvurunuzu yapın, bilgi edinme hakkınızı kullanın.

Örnek dilekçe üzerinde bazi değişiklikler yaparak aşağıdaki yazıyı kullanabilirsiniz.

https://www.bimer.gov.tr/

Örnek Başvuru:

Sayın MEB yetkilileri;

Psikolojik Danismanlik ve Rehberlik Yönetmeliginin değişmek üzere oldugu söyleniyor. Sosyal medyadan yapılan paylaşımlardan gördüğümüz kadarıyla rehber ogretmenler yeni yönetmelik konusunda oldukça endişeli. Bu durum beni de bir veli olarak düşündürüyor. Siz yetkililerden istegim yeni yonetmeligin imzadan geçmeden önce kamu ile paylaşılması ve yönetmelik üzerinde rehber ogretmenlerle bir uzlaşı sağlanmasıdır. Ayrica bizlere bu yonetmeligin çocuklarımızın kaliteli danismanlik hizmeti alma hakkını nasıl koruyacağını açıklayan bir bilgilendirme yapılmasıdır.

Saygilarimla


- Posted using BlogPress from my iPhone

22 Kasım 2016 Salı

Çocuğunuzun öğretmeninde aradığınız en temel özellik nedir?

Bir sınıfa girdiğinizde gördükleriniz, o sınıfın yönetim şekli ve sınıfın iklimi hakkında size bir fikir verir. Öğrenciler sessizce oturuyor, söz almıyor, soru sormuyor sadece dinliyorsa orada özgür hissetmediklerini ve sınıfta baskıya (korkuya) dayalı otorite kullanıldığını düşünürüm. Öğrenciler akıllarına gelen soruları anında soracak kadar özgür hissediyor, sorulara cevap veriyor, yüzleri gülüyorsa, orada sevgi ve saygıya dayalı bir otorite görürüm. "Sevginin olmadığı sadece saygının olduğu sınıflar soğuk yerlerdir" diyor Doğan Cüceloğlu. Böyle sınıflarda herkes rolünü ve sınırlarını iyi bilir ve ona göre davranır. Öğretmen dersini anlatır, derslerini sorunsuz işler, gerisi ile pek fazla ilgilenmek istemez.



Bir öğretmende aradığınız en temel özellik nedir? sorusuna Doğan Cüceloğlu'nun verdiği cevap; ne öğretmenin alan bilgisi, ne konu anlatımındaki becerisi ne de öğrencilerinin sınavlardaki başarısı oluyor. En önemli özellik, öğrenci ile "empati yapabilmesi, onu öğrenci olarak değil önce insan olarak görüp saygı duyması ve içten yaklaşımı". Bu durumu Özgür Bolat öğretmenin öğrencisini "mesleki" olarak değil, "kişisel olarak sevebilme yetisi" şeklinde açıklıyor; belki siz de bir veli olarak "öğretmenin duyduğu şefkat ve çocuk sevgisi" dersiniz. Nasıl tanımlarsak tanımlayalım şahsi kanaatim; sevginin olmadığı yerlerde çocukla gerçek bir ilişki kurulamayacağı yönünde. Gerçek bir ilişki olmayan yerde ise ne çocuğun kişisel gelişiminden bahsetmek mümkün ne de kaliteli bir öğrenme ortamından. 

Bu vesile ile veliler için önerim:

Öğretmenlerinizin nasıl eğitim verdikleri, kaç net çıkarttırdıkları, nasıl ders işlediklerinden önce, çocuklarınızla saygı ve sevgi dolu bir ilişkileri olup olmadığını sorgulayınZaten sevgi bağı kurulduysa ve öğretmen çocuklara saygı duyuyorsa çocuğun öğrenmesinde ortaya çıkabilecek her türlü sorun karşılıklı işbirliği içerisinde çözüme ulaştırılır.

3 Şubat 2016 Çarşamba

Milli Eğitim Bakanlığı'nın tehlikeye attığı çocuklarınızın ruh sağlığını korumak için veliler olarak ne yapabilirsiniz?

Milli Eğitim Bakanlığı çocuklarımızın ruh sağlığı ile yakından ilgili bir yazı yayınladı. Mesleki ve vicdani bir sorumluluk ile velilerin ve öğretmenlerin bu konuda bilgilendirilmesi gerektiğine inanıyorum. 

Yazı, farklı branşlardan mezun olan öğretmenlerin 39 günlük kursa tabi tutulduktan sonra çeşitli kurumlarda "Psikolojik Danışman/Rehber Öğretmen" olarak çalışabileceğini ifade ediyor. Aşağıda hangi bölüm mezunlarının Psikolojik Danışman olarak çalışabileceğini sıraladım.
  • Felsefe, 
  • Egitim Yoneticiliği ve Denetçiliği,  
  • Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme, 
  • Eğitim yönetimi Teftisi ve Planlaması, 
  • Halk Eğitimi 
  • Sosyoloji 
MEB daha önce de farklı branştan öğretmenleri Rehber Öğretmen olarak atadı, yapılan tüm itirazlara rağmen aynı uygulamanın tekrar edilmesi uzmanları endişelendirmeye devam ediyor. Bir eğitimci ve Psikolojik Danışman olarak çocukların, kaliteli hizmet alması ve fırsatlardan eşit derecede faydalanması gerektiğine inanıyorum. 

Halihazırdaki durumu özetlemek gerekirse; bir okulda, kurumda işin eğitimini almış, uzmanlığı Psikolojik Danışmanlık yapmak olan bir Psikolojik Danışman hizmet verirken; diğer bir okulda çocuğunuzun ruh sağlığı ile Psikolojik Danışmanlık üzerine hiçbir eğitimi olmayan, farklı branştan bir öğretmen ilgileniyor. Elbetteki durum beraberinde bazı riskleri de getiriyor. Siz göğsünde ağrı olduğu için cildiyeciye giden hasta gördünüz mü? ya da asıl branşı deri hastalıkları olan bir doktor 39 günlük bir kursla kardiyolog yapılsa, o doktorun yapacağı yönlendirmelere ne kadar güvenebilirsiniz? Profesyonellik güvenin temelidir. Güven sorununun yanında ayrıca çocuklarımızın ruh sağlığı alanında aldığı hizmet bilimsellikten uzaklaşıyor, kalitesi düşüyor.


Sizler veli olarak ne yapabilirsiniz?

Yazıyı bu noktaya kadar okuduysanız çocuğunuzun eğitimi ve sağlığını önemsiyorsunuz demektir. Sizlerin bu tutumu biz Psikolojik Danışmanlar için çok önemli. Bu yazıyı okurken bilmelisiniz ki sizler veli olarak önemli bir güce sahipsiniz. 
  • Çocuğunuzun eğitimi için özel bir okul tercih ediyorsanız görüşmenizde okul Psikolojik Danışmanı'nın hangi alandan mezun olduğunu mutlaka sorgulayın. 
  • Farklı alandan Rehber Öğretmen olarak atanan kişilerden ne devlet okulunda ne de özel okulda Psikolojik Danışmanlık hizmeti almayın. 
  • Bu konudaki duyarlılığınızı, endişenizi Bakanlığa mutlaka iletin.  

Ücretsiz olarak Psikolojik Danışma hizmeti alabileceğiniz yerler 

Çocuğunuzun gittiği okulun rehberlik servisinden Psikolojik Danışmanlık hizmeti alamıyorsanız başka seçeneklerinizin de olduğunu bilmek işinize yarayabilir:
Bu yazıyı kaleme almamdaki amacı Mustafa Yavuz Hoca’mızın bir tweetinden yola çıkarak anlatmak istiyorum: "Sistematik bir eğitimle genel beceriler edinilmeden, sadece sertifikaya dayalı bir eğitimle meslek edinilemez."

Sistematik bir Psikolojik Danışmanlık eğitimi alınarak genel beceriler edinilmeden, sadece 39 günlük hizmet içi eğitime dayanarak Psikolojik Danışmanlık becerisi edinilemez. Psikolojik Danışmanlık becerileri gelişmemiş bir kişi rehberlik servisine konularak Danışmanlık hizmeti verdirilemez!

Not: Bu yazıyı kaleme almamdaki amaç alan dışı atamalar uygulamasının getireceği sonuçlar hakkında toplumun bilgilendirilmesidir. Yazımın rehberlik servislerinde hizmet veren alan dışı öğretmenlerin iyi niyetleri, gayretleri ve çalışma azimleri ile herhangi bir ilgisi yoktur.

Çocuklarınızın kaliteli ve eşit şartlarda eğitim alma hakkını savunmak için MEB Müsteşarı @Yusuf_Tekin adresine bilimsellik ile hiç bağdaşmayan bu alan dışı atamaların durdurulması yönündeki talebinizi tweet atarak iletebilirsiniz.


24 Aralık 2015 Perşembe

Alaattin Keykubat İlkokulu ile Robert Koleji bir eğitimde nasıl buluştu?

Önce sondan başlayayım. Konuyla ilgili sosyal medyada paylaşımlarım oldu ama bu eğitim benim için o kadar samimi ve içten bir ortamda geçti ki yazımı da evimde, içeceğimi alıp arkadaşlarımla sohbet ediyormuş gibi hissettiğim bloğumda yazmalıyım dedim. Küçükçekmece'de bir ilkokul olan okulum Alaattin Keykubat ile Robert Koleji Eğitimde Teknoloji ekibinin bir eğitimde buluşması hikayesini anlatıyor olacağım.

Eğitimde öğrendiğimiz araçlardan
biri olan Tagul ile öğrendiğimiz
tüm araçların isim bulutu
Sosyal medyayı belirli bir amaç doğrultusunda kullananlar bilir, orada olasılıklar sanki sonsuz gibidir. Twitter sayesinde tanıştığım, sonrasında birkaç eğitim ortamında karşılaşıp sohbet ettiğim Mehmet Özdemir Hoca ile konuştukça öğrendim ki benim eğitimde teknolojinin kullanımı ile ilgili öğrenmek isteyecegim çok şey var. Yakın zamana kadar teknolojiyi gayet basit düzeyde kullanabilmiş biri olduğum gerçeğini görmezden gelip, birgün bir mesajımda benim okulum da Google Classroom okulu olsun istiyorum dedim. Ne istediğimi tam bildiğimden emin değildim ama okuduklarımdan belli ki eğitim bir dönüşüm içindeydi ve biz de yakalamalıydık. O anda tek beklentim bana bir rehberlik edilmesiydi ama doğru kapıyı çalmıştım. Mehmet Hoca da ekibiyle birlikte beni bekliyordu :)

Müdürüme konuyu aktardım, kendisi yeniliklere acık bir insan dolayısıyla tahmin ettiğim gibi desteği tam oldu. İlk iş okulumuza ait özel bir internet adresi alınması gerekiyordu. O kısımları iyi bilmiyorum çünkü bir iki anlama girişiminden sonra bana ne kadar uzak isler dedim. Bana duygularını anlat anlayayım ama bana proxy adresi, ayarları vs. ile gelince o an stratejiyi belirledim. İnsanları yorma, bırak bildikleri en iyi işi yapsınlar. Armut pis ağzıma düş, üzümünü ye bağını sorma stratejisine geçişten sonra Mehmet Hoca'nın yakasından düştüm ve resmi işlemlerle ilgili gerisine karışmadım.

Alt yapı çalışmalarını, resmi isleri onlar halletti. Google okulu olduk. Sıra eğitime geldi. Beni en çok endişelendiren öğretmenlerimizin eğitim almaya istekli olup olmayacakları, istekli olanların katılabileceği ortak bir tarihin belirlenmesi konusuydu. Tam olarak içeriğin ne olduğunu kavrayamadığım bir şeyle ilgili öğretmenlerden bir fedakarlık beklemek başarısızlıkla sonuçlanacak bir girişim olacaktı.

Ne yaptık?

Robert Kolej'e gidelim, girmek üzere olduğumuz bir işi ucundan kıyısından biraz görelim dedik. Gönüllü iki öğretmen arkadaşımla,Hakan Doğan ve Didem Engin, Robert Kolej'e ziyarete gittik. Etkilendik, döndük. Bu kadar. Gerçi dönüş yolculuğu bu kadar basit değildi, sanırım 3.5 saat sürdü ama bu yazı mutluluk dolu bir yazı olacak, burayı geçelim.


Arkadaşlara orada bize gösterilen birkaç uygulamanın bizde yarattığı etkiyi anlattık, bu eğitimin değerini hissedince sanırım hissettirmek ve merak uyandırmak da mümkün oldu. Herkesin okul çıkısı iki saat kalmalarını istesek diyorken eğitim Cumartesi, sabah 9.30-15.00 arası 16 öğretmenin gönüllü katılımıyla gerçekleşti.

Eğitimi veren Serkan Aydın, Ayşenur Öznalcin, Orhan Aslan, Gamze Demirbaş, Fatih Torun...evet 5 kisi! Bu 5 kisi şehrin farklı yakalarından, hiçbir maddi karşılık beklemeden kendi imkanlarıyla okulumuza geldiler. Bir yerde karşılayayım dedim ama arabaya sığmıyorlardı :) Hem sıcak hem profesyonel tavırlı bu gençleri çok sevdik. İyi hazırlanmışlar belli. Kimin ne anlatacağı, konuyu biri anlatırken diğerlerinin ne yapacağı hepsi planlanmış. Bence neden 5 kisi geldikleri de belli oldu:
  • Şuna bastım ama öyle olmadııı!
  • Yapıyorum ama kabul etmiyor!
  • Buranın arka plan rengini nasıl değiştireceğim, böyle hiç iyi olmadı... gibi sırf benim sorduğum bir milyon tane soruya cevap verecek bir kişiyi basıma ben dikiyordum zaten.
Eğitim nasıl geçti derseniz? İşimize yarayacak uygulamalar öğrendik ve üstelik de eğlendik. Hatta içimizden bazi arkadaşlar kullanmaya başladılar bile ozel calışmalarında.


Eğitim veren öğretmenlerimizin tepkisinden de anlıyoruz ki; bu tip eğitimlerde öğretmenler sık sık ara vermek istermiş. Bilirsiniz hava almak için :) Bizden hiç ara talep eden olmadığı gibi ara ister misiniz diyen öğretmene de "niye ki güzel gidiyor devam edelim" dedik. Öğle yemeğine kadar ara vermedik. Sağolsun müdürümüz düşünmüş, bizim keyfimiz yerindeydi, hem çalıştık hem atıştırdık. Uzun lafın kısası eğitimin içeriği ve atmosfer harikaydı.

Okulumuzu Google okulu yapan, egitimin gerçekleşmesini mümkün kılan, benim bu ise girdim gireli her soruma, her mesajıma dönen Mehmet OZDEMİR'e, eğitimde teknoloji ekip üyelerinden Serkan AYDIN, Ayşenur ÖZNALÇIN, Fatih TORUN, Orhan ASLAN, Gamze DEMİRBAŞ hocalarıma, bastan beri destek veren okul müdürüm Fatma UYAR'a, bu egitime bir günlerini ayırarak gelen öğretmenlerimize ve öğlen evinden gelip bize o guzel yemekleri yapan Nurten Hanim'a çok teşekkür ediyorum.

Fedakar ve idealist insanlar ortak bir amaç için biraraya gelince sonuç bu...






- Posted using BlogPress from my iPhone


27 Ekim 2015 Salı

Aileler ilkokul çocuklarına ödev yapma alışkanlığını nasıl kazandırabilirler?

İlkokullarda okulun ilk aylarında velilerin PDR servislerine başvurma nedeni çoğunlukla aynıdır. Çocuğunu ödevin basına oturtmakta zorlanan veli, oturduğunda da ödevi yaptırmakta sorun yaşar. Her eğitim yılı başında oldugu gibi bu yıl da 1.sinif velilerimizle bir seminer gerçekleştirdik. Velilerimizden birinin sunumdaki bilgileri ihtiyac duydukça tekrar okumak istemesi üzerine bloğa bu konuda bir yazı koymamın faydası olacağını düşündüm. 

Bilinmelidir ki her çocuğun ödev yapmak istememe nedeni farklı olabilir. Bu nedenleri şöyle toparlayabiliriz.. 


Çocuklar neden ödev yapmak istemez? 
  • Yazılarının kötü olduğunu düşündükleri için,
  • Anne-baba tarafından yazıları eleştirildiği için,
  • Ödevin tamamı gözlerine çok göründüğü için,
  • Nasıl yazacaklarını anlayamadıkları için,
  • Ödevi neden yapmak zorunda olduklarını anlamadıkları için,
  • Tekrar tekrar aynı yazıyı yazmayı anlamlı bulmadıkları için,
  • Ödev yapma saatleri çatışmaya dönüştüğü için,
  • Hazır olmadan ödev yapmaya zorlandığı için,
  • Yalnız başlarına kalmaktan sıkıldıkları için,
Çocuğunuz saydığımız nedenler içinden hangilerinden rahatsız oluyorsa, o sorununa yönelik çözüm üretmek zorunda olduğumuz icin nedenleri iyi saptamak gerekir.

Not: Bu yazı velilere yönelik olduğu için yazıda ödevin kalitesi (niteliği), öğrenciye uygunluğu, çekiciliği, ne amaçla verildiği, miktarı gibi okuldan kaynaklanan değişkenlerden bahsetmiyorum.. 


Aileler çocuklarına ödev yapma alışkanlığını nasıl kazandırabilirler?

Çocuğunuz/siz yazısının kötü olduğunu düşünüyorsanız neler yapabilirsiniz?
  • Çocuğa önce yazısı ile ilgili yardım isteyip istemediğini sorun.
  • Hataları siz söylerseniz eleştirmiş olursunuz, ona söyletirseniz öz değerlendirme yaptırmış olursunuz.
      • "k harfinin üst tarafı çizginin neresinde?"
      • "a harfinin yuvarlak kısmının büyüklüğü sence nasıl?"
  • Siz iyi ya da kötü yazdığını söylemeyin.
  • Yazdıkları içinden en iyisi olduğunu düşündüğü kelimeyi/harfi vs. ona buldurun.
  • Neden iyi olduğunu düşündüğünü sorun, anlatamazsa ipucu verin.
      • "Görüyorum ki harf olması gerektiği gibi iki çizginin arasında, harflerin büyüklükleri aynı olmuş, kelimelerin hepsi çizginin üzerinde sıralanmış vb." 
  • Çocuğunuzu cesaretlendirin.
      • “Yazı yazarken acele etmeden, özenerek yazıyorsun.”

Ödevin tamamı çocuğunuzu ürkütüyorsa ne yapabilirsiniz?
  • Ödevi çocuğunuzun performansına uygun olacak kadar küçük parçalara ayırın. 
  • Sonuca değil sürece vurgu yapın böylece kontrolün kendisinde olduğunu hissetsin.
      • “Önemli olan yazının çok güzel, çok düzgün olması değil, önemli olan elinden geleni yapman” diyerek onu hem rahatlatmış hem de cesaretlendirmiş olursunuz.

Çocuğunuz ödevini nasıl yapacağını anlayamamışsa nasıl yardımcı olabilirsiniz?
  • Yazamadığı harfi, (varsa) yazı tahtasında, yoksa büyük bir kağıt üzerinde çalıştırın.
  • Harfin yazımını parçalara ayırarak öğretin. e harfini öğretirken; önce üst çizgiye doğru çiz, sonra oradan alt çizgiye doğru bir yarım yuvarlak çiz…şeklinde. 
  • Hala yapamıyorsa kılavuz noktalar kullanın.

Ödevi neden yapmak zorunda olduklarını anlamamışlarsa ne yapabilirsiniz?

O an yapması gereken ödevin ne işe yarayacağını açıklayın. "Tekrar tekrar aynı şeyi yazmanın bir nedeni öğrenmeni sağlamak diğer nedeni ise bilek ve parmak kaslarının gelişmesine destek olmak" diyebilirsiniz.


Tekrar tekrar aynı yazıyı yazmak istemiyorlarsa ne yapabilirsiniz?

Eğer çocuk yazının nasıl yazılacağını anlamışsa ve birkaç tekrardan sonra artık yazmak istemiyorsa, ödevi bitirmesi için bir önceki maddede açıkladığım gibi bir açıklama yaparak ikna etmeye çalışabilirsiniz ama gerginlik pahasına ısrar etmeyin ve durum hakkında öğretmenine bilgi verin. Ortak bir strateji belirleyin.  


Ödev yapma saatleri çatışmaya dönüşüyorsa ne yapabilirsiniz?

Herşeye rağmen ödevini tamamlamak istemiyorsa kesinlikle inatlaşmaya girmeyin. Aranızdaki ilişkinin zedelenmemesi çok daha önemli. Ödev yapmamanın sonuçlarını yaşaması için ödevini yapmadan okula gitmesine izin verin ve öğretmene durum hakkında bilgi verin.

Unutmayın çocukların dikkat süreleri yaşları +3dk.dır. Çocuğunuzu saatlerce ödev başında oturmak zorunda bırakmayın.

Yalnız kalmak istemiyorsa ne yapabilirsiniz?
  • Yanında bulunun ancak ödevi onun adına yapmayın.
  • Motive etmek için siz de kendi sayfanıza aynı ödevi yapabilirsiniz.
  • Zamanla çocuğun hazır hissetme durumuna göre yanında kalma sürenizi azaltabilirsiniz.

Çocuğunuz hazır olmadan ödev yapmak zorunda bırakmamak için ne yapabilirsiniz?

Gününü planlamasını öğretin. Çocuğunuzun isteklerine göre planı yapmasına fırsat verin. Günlük plan yaparken sadece ödevin en sona bırakılmadığından emin olun, bu kadarı yeterlidir.

Henüz okuma yazma bilmeyen çocuklar da günlük plan yapabilir.

Genel Öneriler
  • Ödevin yapıldığı saatte çocuğun dikkatini dağıtacak bir etken olmamasına özen gösterin.
  • Yanlış yaptığı için çocuğa ödevini baştan sona yeniden yaptırmayın. Yanlış yazdığında sildirmeyin, yanına doğrusunu yazdırın.
  • Masa başı ödevler için çocuğunuza uygun alanlar yaratın. Ayrı bir oda imkanı yoksa ona tahsis edebileceğiniz sessiz bir köşe yeterli olur.
  • Korkutarak ya da rüşvet vererek nasıl bir çocuk yetiştirmiş olursunuz? Ödev yapması için ödül/ceza yöntemini kullanmayın. Günlük plan yöntemi ile ödeve oturma sorununu halledebilirsiniz. Ödevini yaparsan dışarıya çıkabilirsin, ödevini yaptıktan sonra TV seyredebilirsin gibi şartlar koymayın. Bu ödevi sadece daha itici yapar ve asıl istediğini elde etmek icin asılması gereken bir engel olarak algılanmasına neden olur.  

21 Mayıs 2015 Perşembe

Sırp öğrencilerle Google Hangout üzerinden ortak ders işledik.

Ana Zivkoviç
Okul rehberlik servisi, çocukların gelişimini destekleyen ortamları yaratabilen ya da yaratılmasına öncülük eden bir birim olmalı, bu yönde yaşamdaki değişim ve gelişimi de takip edebilmeli. Sadece rehberlik birimi olarak değil okulun tüm paydaşlarının öğrencilerin vizyon sahibi olmalarını, farklı bakış açıları geliştirmelerini sağlamaya ve daha önce deneyimlemedikleri yaşantıları onlara sunmaya çalışması gerektiğine inanıyorum. Bu kapsamda daha önce education skype üzerinden gerçekleştirdiğimiz bir etkinliğimiz olmuştu. 

Şimdi ise Sırbistan'dan Ana Zivkoviç ile devam eden yazışmalarımız sonucunda Google Hangout'un video konferans ve ekran paylaşımı özelliğinden faydalanarak, Kahoot etkinliğimizi hayata geçirdik.
Hazırlığın son aşaması
Öncelikle, kısıtlı imkanlar nedeniyle yetersiz olan alt yapıyı hazırlamamız gerekliydi. Etkinlik için Milli Eğitim Bakanlığı kısıtı olmayan bir internete, her öğrenci için bir bilgisayara ihtiyacımız vardı. Ancak 4+4+4 sistemi nedeniyle ilköğretimlerdeki bilgisayar laboratuvarları kaldırıldığı için böyle bir imkanımız elbetteki yoktu. Ne okulumuzda bilgisayar laboratuvarı ne de öğrencilerimizde akıllı telefon olmadığına göre yapacak tek şey en az 2 bilgisayar ile bu işi gerçekleştirmekti.
Bilgisayarın biri projeksiyona bağlı,
diğeri Kahoot.it üzerinden cevap verme ekranı.

Mudurumuz Fatma Uyar okulun internet sorununu uzun uğraşlar sonucunda çözdü; her öğrenciye bir bilgisayar vermek yerine toplamda iki bilgisayar kullanacağımız bir konfigürasyonla labaratuvar engelini de aştıktan sonra artık etkinlik için hazırdık. Burada Bakanlığa biraz sitemkâr konuşacağım; bir eğitimci olarak okulda interneti rahatça kullanabileceğim bir sistem ve öğrencilerimin bilgisayarlara erişebileceği bir ortam istiyorum!

Çocuklarımız henüz kısa bir süredir İngilizce dersi alıyor olduğundan konuşma ağırlıklı bir etkinlik yerine oyun içerikli bir etkinlik olan Kahoot uygulamasını tercih ettik. Oyun temelli dijital öğrenme programı olan Kahoot ile öğretmenlerimiz Merve ve Ana etkinlikten bir süre önce bir quiz oluşturdular. Ôğrencilerimiz quizin oluşturulduğu konuları Merve öğretmenimizle birlikte derslerde zaman zaman tekrar ettiler.

Teknik alt yapıdan, ders içeriğine kadar çok yönlü hazırlık sürecinden sonra artık geriye bugün etkinliğin heyecanını hep birlikte yaşamak kaldı. Çok değerli şeyler yaşandı bugün o sınıfta: Öğrencilerimiz hayatlarında ilk defa İngilizce'nin yaşayan bir dil olduğunu sadece dizilerden, eğitim videolarından değil, aynı zamanda yaşamın içinden gördüler. Yaşıtlarıyla ortak dil kullanarak iletişim kurmaya çalıştılar. Basit düzeyde konuşmalar yaptılar. En önemlisi de bunları yaparken çok istekli ve heyecanlıydılar. 


Ortak dersimizin sonunda hissettiklerimi özetlemek istersem sanırım şöyle derdim; çocuklarımızın farklı yaşantılar deneyimleyeceği ortamlar yaratmanın mutluluğu paha biçilemez. Bence "okul" dediğin çocuğa ders dışında hayata dair gerçek bir yaşantı sunmalı. Okulları dershaneden ayıran şey de bu olmalı.


Sırbistan ile ortak ders işlememizde internet alt yapısını sağlayan Okul Müdürümüz Fatma Uyar'a; İngilizce dersi kapsamında içerik oluşturan, destek veren İngilizce öğretmenimiz Merve Bıyık'a; partnerliği, rehberliği ve teknik desteği için Sırbistan'dan İngilizce Öğretmeni Ana Zivkoviç'e çok teşekkürler: много вам хвала: Thanks a lot. Hope it is right. :)
Son olarak da Kahoot, Photopeach gibi uygulamalardan haberdar olmamı sağlayan kişisel mesleki gelişim ağıma katmaktan mutluluk duyduğum Uğur Mert'e çok teşekkürler. 
Öğrencimiz Ana'ya "merhaba" diyor ve kendini tanıtıyor.



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...