5 Aralık 2012 Çarşamba

114 Cesur Kadın



Sosyal medyada başlayan bir projeydi imza:Kizin. 114 kadın babamiza mektup yazdık ve bir kitapta bulustuk. Kalbim kaldırdığınca tek tek okuyorum mektuplari, yüzleri, sesleri ile birlikte.

O kadar samimi ki mektuplar, o kadar cesur ki yürekler. Bazıları babasına hiç söylemediklerini, sitemlerini, hesaplasmalarini kitaba yazıp tüm Turkiye ile paylaştılar ama hala babalarina kitaptan bahsedemiyorlar. Benim gibi...

Bazıları ise yaşadıkları harika baba- kız iliskisini bu eşsiz kitapla taclandirdilar ve babalarına hediye ettiler.

İstanbul'da, aydınlık bir günde, boğaz manzaralı seçkin bir mekan olan Portaxe'da yazarlar olarak toplandık ama ne manzara, ne de İstanbul umurumda degildi. Eskişehir'den bir gun için oraya gitmek zor olacakti ama duygularimi kitaba koymaya karar vermekten zor olamazdi. Oradaki her kadınla tokalasmak, konuşmak ortak duygularda buluşmak paha bicilemez bir firsatti.

İclerinde biri vardı ki beni en derin ve yüzleşmek istemediğim
ozlemimle farkinda bile olmadan herkesin icinde basbasa bıraktı. Bu kişi 114 kadından biri degil, onlardan birinin babasıydı.
Ersan ERDURA, kızı Ayca'ya olan sevgisini kelimeleriyle, gozleriyle anlattikca, nefes alamadığımı, ilk defa neye sahip olamadigimi ve asla olamayacagimi hissettim. İlk defa baskasının babasının sevgisini kıskandım. İlk defa benim babam da beni boyle sevseydi, bana boyle baksaydı, benimle boyle gurur duysaydı dedim. O anda ona sarılmak, ağlamak ve icimde babama söyleyemediğim ne varsa ona söylemek istedim. O'na sarıldım. Hem mutlu hem zavallı hissettim o anda. Söylemek istediklerimi soyleyebildigimi sanmıyorum. Aslinda konusabildigimden bile emin değilim.

Oraya kendi hikayeleriyle gelen bircok kadindan ozur diliyorum. Bu yazıya başlarken amacım 114 kadinin buyuk buluşmasını, heyecanimi, orada yasananlari anlatmakti ama öyle olamadi malesef.

Ben orada kendi gercegimle yüzlestim, hayalimdeki babama sarilir gibi sarıldım, "keske sen de beni sevseydin" sitemimi baskasinin babasiyla paylastim, seninle konusur gibi baba.

Bu projeyi hayata geçiren sevgili Banu Tozluyurt, Selgin GB ve Esra Aylin Akalin, bana verdiginiz bu degerli hediyenin benim için anlamını ifade edebileceğimden emin değilim. Kuru bir tesekkur ve minnettarim demek yeterli olursa, cok minnettarim, tesekkur ederim.


ve....Ersan ERDURA...size nasıl tesekkur ederim ki? Artik babam ve benimle ilgili bu son yazimdir. Sizinle bu özlemi noktalıyorum.

Duygularını paylaşan tüm yazarlara bu kitabin ortaya çıkmasına emek verdigi icin sonsuz tesekkurler.

Hepiniz varliginizla, paylasimlarinizla ve tum samimiyetinizle o gün, orada kendimi büyük bir ailenin parçası gibi hissettirdiniz.



Yazmanın tadına doyum olmuyor...

İsini bilmeyen idarecilere sözüm var!

Devlete ait okullarda idareci ve ogretmen arasinda profesyonellik, nezaket, kaliteli iletisim arayip da bulamadigim sey.




Kimlerle çalışacağınızı seçemiyorsunuz? Kimler tarafından yönetileceğinizi de seçemiyorsunuz. Ben 50 kusur yasına gelmiş, bilmemkac yıllık egitim ve idareci gecmisi olan, bir okul psikolojik danışmanının ne is yaptığından bir haber bir idareciyle çalışmayı reddediyorum!

İsin kötü yani tüm enerjimi alıp götürme, motivasyonumu yerle bir etme becerisine sahip, yonetici yetkisini hasbel kader almis sonra da gerisini koyvermis kişilerin eğitilmesi mümkün degil. Çaresizliğim de bu noktada başlıyor zaten.

Ciddiye alsam, anlatsam, açıklasam olmuyor. Susup otursam hiç olmuyor. Bu yazı da çaresizliğimin bir sonucudur.
Yazmanın tadına doyum olmuyor...


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...